16 Şubat 2015 Pazartesi

21. YÜZYIL'DA NESİLDEN NESİLE, KİŞİDEN KİŞİYE BULAŞAN BİR VİRÜS: ŞİDDET

21. Yüzyıl'da Nesilden Nesile, Kişiden Kişiye Bulaşan Bir Virüs: Şiddet

     Şiddet Kavramı

     "Hükmetme isteği" içgüdüseldir ve her insanda bilinçaltı bir güç olarak yaşar. İnsan bu içgüdüsünü tatmin edebilmek için pek çok yol dener. Kimi zaman olumlu yönler geliştirerek topluma kendini kabul ettiren ve itibar görerek çevresine hükmeden insan, kimi zaman olumsuz bir yol seçerek "şiddet"e başvurmaktadır.

     Şiddet çok geniş bir kavramdır. Sadece fiziksel güç kullanma değil; bağırmak, tükürmek, hakaret etmek, tehdit etmek, evin içine kilitlemek, hor görmek, aşağılamak ve daha nice aşağılayıcı davranış da şiddet kapsamına girer.

     Şahsiyet Gelişimi ve Şiddet

     Ahmet Arvasi Hocamızın da dediği gibi: "İnsanlar fert olarak doğarlar, zamanla şahsiyet haline gelirler."

     Pedagoglar çocukların 7 yaşına kadar şahsiyet gelişimlerinin %70'ini tamamladığını ortaya koymaktadır. Bu yaşa kadar çocuğun yaşantısında en önemli yeri aile tutar. Buradan da anlaşılacağı üzere aile doğru bir eğitim verdiği takdirde çocuğun şahsiyetinin büyük bir kısmına şekil verebilir.

     Şahsiyet gelişiminin geri kalan %30'luk kısmı 20 yaşına kadar şekillenir. Dolayısıyla ne siyasi gruplar, ne siyasi fikirler, ne arkadaş çevresi ne de okul şahsiyet gelişiminde aile kadar etkili değildir. Aileler çocuklarını yetiştirirken üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiği sürece diğer etmenler gençleri şiddete yöneltmeyecektir.

     Gençler kişiliklerini geliştirebilmek ya da ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli arayış içindedir. Bu arayış, örnek alınacak modeller bulana kadar sürer. Kişilikleri oturana kadar çevrelerinde gördükleri rolleri giyerler. Sosyal davranışlar doğuştan bilinmez, sonradan öğrenilir. Gençlerin doğru davranışları edinebilmesi için doğru roller seçmesi gerekmektedir.

     Eğitim sisteminin amacı sadece gençlerin kafasını bilgi ile doldurmak değildir. Milli Eğitim sistemleri topluma yön verebilmek için gençleri belli ideolojiler doğrultusunda yetiştirir. Bu nedenle eğitim sistemlerinin öncelikli amaçlarından biri toplumun karşılaştığı sorunları çözebilecek nitelikte nesiller yetiştirmektir.

     Ne yazık ki günümüzde insanların düşünsel dünyası kültür, aile, din gibi faktörlerden çok medya organları aracılığıyla şekillenmektedir. Gençlere yönelik yapılan yayınların hazırlanmasındaki özensizlik olumsuz pek çok sonuca neden olmaktadır. Kanallar arasındaki rekabet sonucu benzer diziler yayınlanmakta, bu dizilerdeki şiddet sahneleri her geçen gün artmaktadır.

     Gençleri şiddete yönelten bir diğer sebep de "dışlanmışlık" hissidir. Bu his genellikle ailesi ile birlikte kültürel yaşantısı farklı bir toplumun olduğu coğrafyalara taşınan gençlerde görülmektedir. Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasındaki nüfus hareketliliği bu duruma örnek verilebilir. Ekonomik nedenlerle Türkiye'den Almanya'ya giden gençler ya da Almanya'da doğup ailesiyle birlikte Türkiye'ye gelmek zorunda kalan gençler kültür farklılığı nedeniyle kendini dışlanmış hissedebilmektedir. Almanya'da şiddete karışan gençlerin %80'i göçmendir. Bu tür olaylar Alman toplumunda da göçmen olarak ülkeye gelen ailelere karşı ön yargı oluşmasına neden olmaktadır.

     Türkiye'de Şiddet

     Şiddetin dünya genelinde ne kadar yaygın olduğuna dair araştırmalar, durumun vahamiyetini gözler önüne sermektedir. Bütün dünyada kadınların dörtte biri ve erkeklerin altıda biri yaşamlarının bir döneminde aile içi şiddete uğramaktadır. T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun yaptığı araştırmaya göre ailelerin %34'ünde fiziki, %53'ünde sözlü şiddete rastlanmaktadır. Ülkemizdeki çocukların %46'sı fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.

     Psikolojik Şiddet Kavramı

     Kişi psikolojik şiddeti uygularken "mağdurun saldırgandan kurtulma refleksini" kırar. Mağdur, şiddetten kaçamayacağına inanarak içinde bulunduğu durumu kabullenir. Psikolojik şiddete maruz kalan kişi çoğu zaman bunun farkında değildir ve bu nedenle mağdurun etrafındaki kişilerin durumu fark etmeleri de oldukça zordur.

     En yaygın psikolojik şiddet sürekli aşağılama, küçük görme ve eleştirmedir. Korkutma ve tehdit de psikolojik şiddet yöntemi olarak kabul edilmektedir. Korkutma yönteminde doğrudan mağdura zarar verilmez, ancak mağdurun çevresindeki nesnelere zarar verilir. Mağdurun eşyalarını kırmak ya da evcil hayvanını öldürmek korkutmaya verilebilecek örneklerdir. Tehdit ayrı bir kavramdır, tehdit eden bir zarar vermemekle birlikte zarar verme olasılığını kullanmaktadır. Mağdura ya da mağdurun yakınına zarar vermek, bir sırrı açıklayacağını ya da iftira edeceğini söylemek tehdit kapsamındadır.

     Psikolojik şiddete maruz kalan kişi öncelikle ben duygusunu, özsaygısını ve değerlilik hissini yitirir. Kendisine karşı saygısını ve sevgisini yitiren kişi, karşılaştığı şiddetin haklı bir davranış olduğuna inanmaya başlar. Bu nedenle kişinin psikolojik şiddetten kurtulması imkânsız hâle gelir.

     Bu aşamadan sonra mağdur kendini çember içinde hisseder. Nerede yanlış yaptığını aramaktadır. Davranmak istediği gibi davranmayı bırakarak hareketsiz kalır. Mağdurun öncelikli kaygısı karşı tarafı kızdırmamaktır. Ayrıca değerlilik hissini kaybeden mağdur, kendisine şiddet yapan olmadan yaşayamayacağını düşünmektedir.

     Psikolojik şiddetin mağdur üzerindeki belirtileri:

Sürekli hesap verme zorunluluğu hisseder,
Sürekli tedirgindir,
Cezalandırılmayı ya da kötü muamele görmeyi hak ettiğini düşünür,
İçinde bulunduğu durumdan kurtulmanın bir yolu olmadığına inanır,
Tek başına karar veremez...

     Tüm bu olumsuz sonuçlara rağmen hukuk sistemimiz psikolojik şiddeti tanımamaktadır. Özellikle aile ilişkilerinde ortaya çıkan psikolojik şiddet sonucunda depresyon ve ona benzer nice psikolojik rahatsızlık ortaya çıksa da mağdur hakkını arayamamaktadır. Psikolojik şiddetin uzmanlar dışında kolay kolay fark edilemeyeceği düşünüldüğünde hâkimin kararını verirken bunu göz önünde bulundurması da neredeyse imkânsıdır.

     Modern Toplumun Doğurduğu Yeni Bir Şiddet Türü: Mobbing

     Günümüz toplumları hızla değişirken, insanların birbirlerine uyguladıkları şiddet yöntemleri de değişmektedir. Mobbing de bu yöntemlerden biridir.

     Mobbing henüz geliştirilmekte olan bir kavram. "Mobbing" kavramını ilk olarak kullanan Alman Endüstri Psikoloğu Heinz Leymann'dır. Sözcüğün kökü "mob", düzensiz bir kalabalık, çete anlamlarına geliyor. Mobbingin kelime anlamı da "zorbalık yapmak" olarak tanımlanabilir.

     Mobbingin sınırları çizilmediği için net bir tanımı bulunmamaktadır. Mobbing kapsamına giren davranışlar cinsel tacize kadar varabilirken, bazen suç bile oluşturmayan basit dışlamalar boyutunda kalmaktadır. Mobbing, sadece ve sadece toplu çalışma ortamlarında karşılaşılan bir takım sıkıntıları açıklamak için üretilmiş bir kavramdır. Bullying okullarda, daha çok da ortaöğretim kurumlarında bazı öğrencilerin diğerlerini ezmek için yaptıkları davranışların da mobbinge benzediği söylenmektedir.

     Mobbing süreklilik arz eden, sistematik olarak belirli bir kişiye uygulanan davranışların tümüdür. Kişiye şiddet uygulanmaktadır ancak bu çoğu zaman bir fiziki güç değil, psikolojik güçtür. Mobbingin ileri safhalarında fiziksel güce de başvurulduğu gözlenmektedir. Mobbing tanısı koyabilmek için çeşitli ölçütler kullanılmaktadır. Bunların başlıcaları: işyeri, sıklık, süreklilik, davranış tarzları ve taraflar arasında düzeysel eşitsizliktir.

     Genellikle Mobbing kurbanı bir kişi olur, buna karşı mobbing uygulayanlar kalabalıktır. Kurban olarak iş yerinde başarılı insanlar seçilir. Nadiren yeteneksiz ya da bedensel bir özrü bulunan kimseler de seçilebilir.

     Mobbinge uğrayan kişinin bunu fark etmesi çok zordur. Mağdur, diğer psikolojik şiddet mağdurlarına benzer şekilde hatayı kendinde aramaktadır. Bazen kişi kendisine uygulanan şiddetin farkına varsa bile önlem alamamaktadır; çünkü işveren ilişkisi söz konusu olduğunda insan ilişkileri farklılaşmakta, işveren yanında çalıştırdığı kişiyi işten çıkarma eğilimi taşımaktadır.

     Mobbinge uyan olumsuz davranışlara şu örnekler verilebilir:

İş tanımına dâhil olmayan angarya işlerin çalışana yüklenmesi,
Her yapılan işte kusur aramak,
İkiyüzlü davranmak, arkasından konuşmak, söylediklerini çarpıtarak aktarmak,
Alay etmek,
Disiplin usullerini kötüye kullanmak...

     Bu örnekler çoğaltılabilir. Mobbinge uğrayan kişiler ilerde mobbing yapmaya yatkınlık taşımaktadır.

     Heinz Leymann mobbinge uyan davranışları kategorize etmeye çalışmış, bu davranışları beş başlık altında toplamıştır:

     1-) Kendini İfade Etme İmkânına Saldırı: Kişinin sürekli sözü kesilir, konuşmasına izin verilmez, soruları cevaplanmaz. Kişi konuşurken aşağılayıcı mimikler kullanılır ya da hiç dinlenmez. Mobbingin başlangıç aşamasıdır.

     2-) Sosyal Bağlara Saldırı: Burada işletme bünyesi içindeki sosyal hayat kastedilmektedir. Kişiye samimi arkadaşlarından uzakta kalan bir oda verilmesi, ikinci aşama mobbinge örnektir.

     3-) Sosyal İtibara Saldırı: İftira, arkasından konuşmak, alay, taklit, psikolojik sorunu olduğu iddiasını öne sürmek, cinsel teklifte bulunmak gibi davranışlar üçüncü aşamasıdır. Kişinin toplum içindeki saygınlığı zedelenmektedir.

     4-) Meslek Yaşantısına ve Özel Hayata Saldırı: Çok ağır bir iş yükü altına sokmak ya da tam tersi saatlerce boş oturtmak, asli işini yapamaması için pek çok meşguliyet vermek, kişinin kabiliyetinin çok altında işler yapmasını istemek ve bunlara benzer davranışlar kişiye uygulanmaktadır.

     5-) Sağlığına Saldırı: Bu grupta el şakaları bulunmaktadır. Bu şakalar genellikle itip kakma biçimindedir. Şirketin arabası olduğu halde kişi yayan olarak uzak bir yere gönderilebilir. Kişinin ruh sağlığına verilen zararlar da bu gruptadır.

     Mobbing altı evredir. Bu evreler öncesinde "sıfır durumu" denilen aşama vardır. Sıfır durumunda yedi-sekiz kişilik çalışma ortamında kişiye yöneltilmiş bir gerginlik vardır.

     İlk evre "hedefli çatışma"dır. Kurban seçilmiştir ve çatışma ona yöneltilmektedir. Mobbing yapanların amacı kurbanı iş yerinden uzaklaştırmaktır.

     İkinci evrede iş yerinde psikolojik taciz başlar. Yukarıda saydığımız davranışlar hafiften başlayarak gittikçe ağırlaşır. Mağdur kendisine yöneltilen gerginliğin farkına varıyor. İş yerinde mağdurun tarafında olanlar ile mobbing uygulayanlar arasında kutuplaşma başlıyor.

     Üçüncü evrede mağdurda psikolojik belirtiler baş gösteriyor. Kişinin sağlığı bozulmaya başlıyor. sağlık bozmayı hedeflemeyen davranışlar bile kişinin sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Kurban üzerinde genel bir sıkıntı ve mutsuzluk hâli oluşuyor.

     Dördüncü evrede insan kaynaklarının hataları başlıyor. İnsan kaynakları kişinin içinde bulunduğu durumu geçici bir sağlık sorunu olarak yorumluyor ya da depresyonda olduğunu sanıyorlar.

     Beşinci aşamada kişinin psikolojik sorunları vardır, yine de psikolojik destek almayı reddetmektedir. Çevresi tarafından zorlanarak psikologa gitse bile ilaçlar ya da terapiler yardımcı olmamaktadır. Kişi özsaygısını yitirmiştir ve sürekli kendini suçlamaktadır.

     Son evrede kurban iş yaşamından uzaklaşır. Kişinin iş hayatının bitmesinin sonucunda intihar ya da cinayet gibi geri dönülemez hatalar meydana çıkabilmektedir.

Yorum Gönder