18 Şubat 2015 Çarşamba

4. SINIF MATEMATİK 2. ÇALIŞMA KİTABI SAYFA 60 LİTRE VE MİLİLİTRE

1. Litre ve mililitre ile ölçülebilen sıvıları listeleyiniz.

Litre                           Mililitre
Zeytinyağı                 Ölçekli Şurup
Süt                            Meyve Suyu
Benzin                       Aşı Gibi İğnelerin İçine Konulan Özel İlaçlar


2. Aşağıdaki dönüşümleri yapınız.


a. 3 L = 3000 mL                    b. 9 L = 9000 mL                         c. 3100 mL = 3 L 100 mL
ç. 4 L 40 mL = 4040 mL         d. 15100 mL = 15 L 100 mL       e. 5 L 5 mL = 5005 mL
f. 27000 mL = 27 L                  g. 6 L 600 mL = 6600 mL           ğ. 300 L 30 mL = 300030 mL

3. Aşağıdaki kutucuklara uygun sayıları yazınız.


a. 1 L = 100 x 10 mL          b. 200 x 5 mL = 1 L          c. 1 L = 5 x 200 mL

4. Sıvı miktarları aynı olan kapları eşleştiriniz.





5. Verilen sıvılardan litre veya mililitre ile ölçülebilenleri yazınız.


Akvaryumdaki su: Litre
Tatlı kaşığındaki süt: Mililitre
Şırıngadaki İlaç: Mililitre
Damacanadaki su: Litre
Kamyonun deposundaki mazot: Litre
Bardaktaki ayran: Mililitre

6. 4 litre 650 mililitrelik su, kaç mililitredir?

A. 4050 mL          B. 4650 mL               C. 14 650 mL       D.40 650 mL

Doğru cevap B seçeneği 4650 mL'dir.





7. Aşağıdakilerden hangisi doğrudur?


A. 8000 L = 8 mL          B. 3030 mL = 30 L 30 mL
C. 1/2 L = 750 mL         D. 8765 mL = 8 L 765 mL

Doğru cevap D seçeneğidir.

8. Verilen ölçü miktarlarını "<", ">" veya "=" sembollerinden uygun olanını kullanarak karşılaştırınız.

a. 5 L = 5000 mL                         b. 3 L 20 mL = 3020 mL                c. 6000 mL = 6 L
ç. 34 L 895 mL > 18 895 mL        d. 9 L > 999 mL                              e. 8 mL < 8 L    

9. İstenilenlere göre en yakın tahmini işaretleyiniz.
Bu soruda en mantıklı tahminleri yapmamız gerekir.

Bir su bardağı dolusu meyve suyu miktarı: 160 mL
Bir şurup kaşığı dolusu şurup miktarı: 5 mL

10. Evinizde kullandığınız sürahi ve çaydanlık kaçar litre su almaktadır? Tahmin ediniz. Ölçülü kap kullanarak ölçüm yapınız. Yaptığınız ölçme sonucuyla tahminlerinizi karşılaştırınız.


Bu soruyu kişiler kendileri yapmalıdır. Kesin bir cevap verilemez.
Devamını oku →

MEHMET AKİF ERSOY

Mehmet Akif Ersoy
     Mehmet Akif Ersoy

     Fikir ve hayal dünyamızın tartışılmaz en kuvvetli düşünür ve yazarlarından birisi de Akif’ti. Hayatını mutlak hakikatın aydınlığını insanlarla paylaşmaya, öğretmeyi adamıştı. Hem bedenen hem fikren kendini adadığı bu düşünce doğrultusunda şiiri bir araç olarak görmüş ve en iyi şekilde kullanmıştır. Ailesinden, çevresinden aldığını yoğurmuş, en mükemmel kelimelerle halkına aktarmıştır.

     Düşünmek demek; sadece belli bir kesime hitap etmemek demektir. Türk milletinin derdiyle dertlenen, sevinciyle sevinen, zaferiyle övünen bütün fikir kahramanları kimince cesurca baltalanmakta, kimince abartılarak göklere çıkarılmaktadır. Bizi saplantılara, toplu hipnoza sürükleyen zihniyet işte budur. lakin burada durup düşünebilmek, araştırıp sorgulayabilmek çok önemlidir. Akif’in en önemli özelliği varlığımızı saran bizlerin yaşam gayesi olan maneviyatımızda tetikleyici görevi görmesidir. O bize yeni düşünceler vermekten ziyade zaten sahip olduğunu iddia ettiğimiz değerleri hatırlatarak, bizleri hakkaniyetin tam aydınlığına davet eder. Üstadın ortaya çıkmasına vesile olan durum da dönemin şartları ve ihtiyacıydı. Halkımızın zor günlerini bu derece güzel betimleyebilen bir yazara olan ihtiyacı ve insanları özgürlük, bağımsızlık konusunda teşvik eden bir şair ancak o derece zor günlerde ortaya çıkardı.

     Mehmet Akif'in şiir deneylerine lise öğrenimi sırasında başlamıştır. Veteriner okulundayken Ziya Paşa’yı, Namık Kemal’i ve özellikle Muallim Naci’yi severek okumuştur.

     İstanbul'un muhafazakâr bir semti olan Fatih'te büyümüştür. Belki de hayatının en büyük şansı işte budur. Babasının dini duygularının kuvvetli ve belirgin bir âlim olması onun gelecekte şekillenecek düşüncelerini etkilemiştir. Kutlu mübarek direnişimizin, yedi düvele karşı girişmiş olduğumuz kurtuluş mücadelesinin İstiklal Marşı'nı yazmış ve milletimize armağan etmiş olan bu kutlu dava adamına vefa göstermek, Müslüman Türk çocuğunun en mukaddes görevlerinden birisidir. Onun anıları, yazıları ve özel hayatı ülkemizin hem kuruluşunda hem de kurtuluşunda bizler için bir ilham kaynağıdır. Yurtdışında katıldığı bir toplantıda sadece etnik kökeni nedeni ile bir gazeteci dalga geçmek için “Milliyetçi misiniz?” diye soruyor. Üstat, hazır cevaplılıkla karşılık veriyor:

- Tabii ki…

Bunun üzerine gazeteci etnik kökeni soruyor.

- Ben Arnavut asıllı bir Türküm!

cevabını alıyor. Bugün ülkemizde etnik kökene dayalı ayrılık mücadelesi verenler ve onlara yardım edenler için en güzel cevap işte budur. Aslını inkar eden haramzadedir. Bu demek oluyor ki etnik kökeni ne olursa olsun Türk kültürü benimsenebilir ve gururla Türküm denilebilir. Önemli olan etnik köken değil, onu benimsemektir. İşte bu göstermektedir ki, ülkemizde uyandırmaya çalıştığımız milliyetçilik şuuru kendisinde toplumumuzdan çok daha önce oluşmuştur. Mustafa Kemal'in döneminden sonra bu politika değiştirilmese veya bazı basit kesimlerce kullanılmaya çalışılmasaydı, belki de bugün televizyonlarımızı izlerken insan olmaktan bile utanabileceğimiz saçmalıklara tanık olmazdık.

     Bugün giriştiğimiz Türklük mücadelesinin, Mehmet Akif'in maneviyatı ve nasihatlarına ihtiyacı vardır. Kendisine “Molla Sırat” diye saldıran ve yetişen gençliğe oğlu Haluk’u işaret eden maneviyatsızlıktan çürümüş zihniyete karşı en kuvvetli cevabı oğlu Asım olmuştur. Özel yaşantımızı çağımıza göre şekillendirmemizde de Akif'in yardımcı olacak nasihatleri vardır. Yirmi birinci yüzyılda bütün dünyayı ateizm sardı veya buna inandığını söylediğini yaşamamayı tercih etmekte diyebiliriz. Nesil çatışması, yerini nesillerin çürümesine bıraktı.

     Akif için dört şey çamur kadar pisti: Cimrilik, ikbal şımarıklığı, kibir, maddî pislik.

     Belki de yüzyıllarca güncelliğini yitirmeyecek kadar önemli bir nasihattir. Ama en başta kulak vermemiz ve örnek almamız gereken yanı, haksızlığa tahammül edememesidir. 1913 yılında bir başkasının uğradığı haksızlığa tahammül edemeyerek işi bırakması gibi… Bu, onun Hakk’a ve haklıya hizmet ederken taşıdığı samimiyetin en güzel örneklerinden birisidir.

     Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
     Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem.

diyen Akif, 1914 yılında seçilmiş özel bir heyetle Almanya'ya gönderilmiş ve biz Türk Milleti’nin mayamız ve ihtiyacımız gereği Batı’nın sadece tekniğini almamız gerektiğini insanlara anlatmaya çalışmıştır. Batı'nın kültürel değerlerinin nefse tapmayı, yaratanı unutmayı sağlayacağını ve kültürel mirasımız için zehir saçan bir tehlike olduğu gerçeğinin farkına varması açısından bu ziyareti çok önemli olmuştur. Cenab-ı Hakk'ın vermiş olduğu nimetler olmaksızın bir an dahi yaşayamayacağımızın şuurunu taşıyan Türk çocuklarının Batı fikirleriyle zehirlenmesi endişesi onun hayatının önemli bir bölümü olmuştur. Üstadı tanımak için onun şiirlerini okumuş olmak bile yeterlidir. Üstat bütün şiirleriyle hayal ve gönül dünyamıza hitap etmektedir.

    Bir dava adamı olarak efsane o davayı kitlelere ulaştırabilmesiyle efsane o kavgaya katılanların büyümesi ile efsane. Hiçbir karşılık beklemeksizin davasına hizmetten geri durmamış, fikirlerinden taviz vermemiştir. Ama bütün mükâfatı ölümünden sonra aldığı yönündeki inancımız tamdır.

     Yine Akif’i tanımamız açısından yardımcı eserlerden birisi de “Süleymaniye Kürsüsünden” isimli eseridir. Üstat bu eserde dünya turuna çıkar, birçok millet, din ve gelenekten bahsetmektedir. Hiçbir milleti ve dini aşağılayıp küçük görmemiştir, bahseder ve şiirin sonunda yurduna döner.

     Akif'in rejim düşmanı olduğunu iddia edenler, hayatının son döneminde Mısır'a gitmesini farklı yorumlamışlardır. Bunu bir sürgün olarak nitelendirip, üstadı rejim düşmanı olarak göstermeye çalışmışlardır. Bu iddialar son derece tutarsız ve asıldır. Akif gibi korkusuz bir kalemin bu derece keskin bir düşünceyi dillendirmemiş olması, böyle bir düşünceye sahip olmadığını göstermektedir. Üstadın yayınlanan, Mısır'dan gönderdiği mektuplarda da iddia edilen konularla alakalı bir not bulunmamaktadır. Ülkeden ayrılmasında, belirli bir kesimden rahatsızlık ve güvensizlik duyması vesile olmuştur. Arkadaşı Şefik Koraylı’ya Mısır'a giderken söylediklerinden dolayı bir çıkarımda bulunulabilir. Bahsi geçen konuda pek bilgi vermeyen bu mektuplar üstadın yaşadıkları konusunda aydınlatıcıdır. Mehmet Akif, vatan ve evlat hasretinin yanı sıra maddiyat sıkıntısı da çekmiştir.

     Üstadın Mısır'da yaşadığı yıllar, Amerika’da patlak verip dünyayı saran 1929 ekonomik buhranının hissedildiği yıllardı. “İnanan insan inanmışsa, zindanda da olsa saraydadır. Eğer insan inanmamışsa, sarayda da olsa zindandadır, bedbahttır.” Üstadın bu sözleri dik duruşunu, mertliğini ve bütün yaşadıklarına rağmen itikadını yitirmediğini göstermektedir. Yine mektuplara dönmek gerekirse kızı Suad Hanım’a ‘Evladım; sakın kendini üzme, bizlerden binlerce beteri var. Bugün dünyanın hiçbir tarafında saadetten eser yok.’ diyerek sabır ve şükre davet eder.

     Bu mektuplar Mehmet Akif'in fikir dünyasını yansıtması bakımından önemlidir. Zira Haziran 1936’da İstanbul'a dönmeye karar vermiş ancak çok geçmeden 27 Aralık 1936’da hayatını kaybetmiştir. Türk Milliyetçiliği davasının ünlü fikir adamı Hüseyin Nihal Atsız'ın Akif için söyledikleri son derece dikkate değerdir: “Mehmet Akif ırk kökeni olarak Arnavut’tur. Düşünce bakımından ümmetçidir. Fakat bütün mesele Mehmet Akif kadar Türk olabilmekte.” Yine Atsız'ın Akif için yazdıklarına bakmak gerekirse: “İslamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. İslamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise, İslamcılık da o idi. Esasen İslamcılık, Osmanlı Türklerinin mefkûresiydi, on dördüncü asırdan beri Türklerden başka hiçbir millet, ne Araplar ne Acemler, ne Hintliler İslâmcılık mefkûresi görmüş değillerdi. Bir Osmanlı şairi olan Mehmet Akif de milli mefkure kemaline ermiş, fakat yeni bir milli mefkurenin doğum zamanına rastladığı için geri ve aykırı görmüştür. Mazide yaşayanların fikir ve mefkureleri bize aykırı gelse bile onların zaman ve mekan şartları içinde mütalaa ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz.”

     Yaşadıkları, hatırlattıkları ve öğrettikleriyle unutulmazlarımız arasına katılmıştır. Biz, onu kendinin hüzünlü dizelerini hatırladığı gibi hatırlamaktan vazgeçmeyeceğiz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun…
Devamını oku →

SELÇUKLULARDA EĞİTİM SİSTEMİ; NİZAMİYE MEDRESELERİ

   
      Oğuzlar Devleti'nde subaşı olan Dukak Bey'in oğlu Selçuk Bey'in bir kısım Oğuz topluluğu ile Oğuzlar Devleti'nden ayrılmasıyla başlayan ve Selçuk Bey ve toplumun İslamiyet'i kabul etmesitle devam eden süreç sonunda yeni bir Türk Devleti'nin temellerinin atılmış olduğunu görüyoruz. Dandanakan savaşının kazanılmasıyla Büyük Selçuklu Devleti kesin olarak kurulmuştur. Tuğrul Bey'in Bağdat'a giderek Abbasi Halifesi'ni Şii baskısından kurtarmasından ve halife tarafından 'dünya sultanı' ilan edilmesinden Selçukluların İslamiyet'e verdiği önemi anlıyoruz. Tuğrul Bey'den sonra yerine geçen Sultan Alparslan'ın 1071'de Malazgirt'te Bizans'a karşı kazandığı zafer Anadolu'nun kısa sürede Türkleşmesini sağlamıştır. Selçuklu Türklerinin Anadolu'yu ebedi bir yurt edinme gayretleri, bin bir emek ve çok sayıda şehit vererek asırlar boyunca devam etmişti. Türkün askeri dehası ve cengâverliği yanında İslama olan sadakati, Töresine olan bağlılığı ve ilme olan hayranlığı, Anadolu topraklarının Vatan haline gelmesinde önemli bir rol oynamıştı.

     Anadolu'da geçmiş olan bin yıllık tarihimizi incelersek, medreselerin Milli Kültürümüzün gelişmesinde çok önemli katkılarda bulunmuş olduğunu görebiliriz. Bu dönemde medreselerin açılması büyük bir hadise idi. Selçuklular'ın 29 Nisan 1055'de Bağdat'a girişleri, Ehlisünnetin Şiilere galibiyetinin başlangıcı olarak kabul edilir. Bu tarihten itibaren halk arasında Şiiliği yaymak için gerek Fatımiler'in gerekse Büveyhiler'in faaliyet gösterdiği alanlar kapanacaktı. Selçuklular sapıklık ve din dışı kabul ettikleri faaliyetlere karşı halkın zihnine hür düşünceyi yerleştirebilmek için karşı bir harekete geçmekten başka çare olmadığını anladılar. Darü'l-ilim adı veriler müesseseler Fatımi ülkelerinde Şiiliğin propaganda merkezi olarak gelişirken Şarkta da aynı neviden Sünni bir müessese olarak medreseler meydana geldi.

     Zekeriya Kaznivi'ye göre bir gün Sultan Alparslan, veziri Nizam'ül-Mülk ile Nişabur'da caminin kapısında üstü başı perişan gençleri görünce bunların kim olduklarını ve niçin böyle bir durumda bulunduklarını sorar. Bunun üzerine vezir; Bunlar dünya zevki bulunmayan ilim talipleridir cevabını verir. Bunun üzerine Sultan bunlara bir yurt inşa edilmesini ve kendilerine maaş bağlanmasını emreder. Böylece ilk Nizamiye Medresesi Nişabur'da inşa edilmiş olur.

     1064 yılında Dicle kenarında ve Abbasi hilafet merkezinin üst kısmında temeli atılıp inşasına başlanan medreseye 100 bin dinar harcanarak tamamlanmış ve medrese tedrisata başlamıştı. Bu medresenin müderrisliğine de Ebu İshak Şirozi el-Firuzabodi getirilmişti. Vezir Nizamülmük'ün Şafii mezhebi öğretimini teşvik etmesine karşılık zamanın Sultanı Alparslan Hanefi mezhebini geliştirmek maksadıyla Hanefi medreseleri açtırdı. Bu sebeple Bağdat'ta ki medreseler biri Hanefi diğeri Şafii olmak üzere iki mezhebe göre eğitim veriyordu. Bir süre sonra aynı medresede iki mezhebin tedrisatı birlikte yapılmaya başlandı. Nizamiyeler için vakıflar kuruldu. Nizamiye vakıflar bina yapmak, müderris ve talebelere maaş vermek, hadis, fıkıh, vaaz ve tasavvufla uğraşanlara infakta bulunmak, imam, müezzin, hademe, fakir ve ihtiyaç içinde bulunanlara yardım etmek gibi bir görevi üstlenmişlerdir ki bu sayede Nizamiyelerin devamı sağlanmış ve İslam âleminde haklı bir şöhrete kavuşmuşlardı. Nizamümük'ün himmetiyle gelişen medreseler, şarkta uzun süre devam ettiler. İbn Cübetr H.11. yüzyılda Bağdat'ın doğu tarafında 30 kadar medrese bulunduğunu, bunlardan her birinin vakfi olduğunu, bu sayede öğretim elemanı ve öğrencilerin maddi bir sıkıntı çekmediklerini söyler.

     En büyüğü, Bağdat'taki Nizamiye Medresesi olup, İsfahan, Nişabur, Belh, Herat, Basra, Musul ve Amul'da benzerleri vardı. Bu medreselerde Muhammed Gazali, Ömer Hayyam, Hakani, Sadi gibi büyük bilim insanları yetişmiştir. İbni Sina, İbni Rüşd, İbni Heysem, Beyruni gibi bilim adamları da yine Selçuklular döneminde yetişmiştir. Selçuklular eğitim ve öğretim açısından oldukça ileri seviyeye gelmişlerdi. Selçuklular kurulan medreselerde hem ilmin devamını sağlamış ilmiye mensuplarına maaş bağlayarak onları daima devletin yanında tutmak istemişlerdi. Bu medreselerde Filoloji, Felsefe ve Astronomi'de ileri gidildi. Batıda, özellikle Avrupa'da o devirde buna benzer öğretim kurumları olmadığından Nizamiye Medreseleri yeryüzünde kurulmuş olan ilk üniversiteler olarak da kabul edilmekteydi. Nizamiye Medreseleri'nde, öğrenciler için okuma, yatma ve oturma yerleri ve her türlü sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak imkânlar mevcuttu.

     Vezir Nizamülmülk, Ebu ishak Şirazi'ye gönderdiği mektupta, Nizamiye Medreseleri hakkında, "Nizamiye medresesini biz mezhebi korumak için değil, ilmi himaye etmek ve yükseltmek maksadı ile kurduklarını, mezhepler arası tefrik gütmediklerini" belirtiyordu. Bu suretle fikir ve vicdan hürriyetine ne kadar bağlı ve bu uğurda ne derece üstün bir siyaset takip ettiklerini de göstermiştir.

     Büyük Türk Veziri Nizam'ül-Mülk ile başlayan ve giderek yaygınlaşan ve çağların ötesinde Din ve Dünya ilimleri tahsil edilen medreselerin eğitim ve öğretim yapma görevlerinin yanında bir de Devletin sivil idari kadrolarına eleman yetiştirme gibi bir görevi de bulunmakta idi. Diğer taraftan medreselerin Türk Kültürü'nü yaşatmak ve geliştirmek gibi asli bir görevleri de vardı.

     Nizamiye Medreseleri mimari açıdan okul mimarisinin veya üniversite kampüsünün ilk örneğini teşkil eder. Felsefeye karşı ilk tepki Bağdat Nizamiye Medresesi'nde müderrislik yapan Gazali'den gelmekle beraber, Nizamiye Medreseleri'nde felsefe ve mantık dersleri de okutulmuştur. Buralarda kullanılan öğretim metodu, İslam dünyasındaki medreselerde kullanılan geleneksel öğretim metodu haline gelmiştir. Bilhassa şerh ve haşiye metodunun İslam dünyasında kullanılan geleneksel öğretim metodu haline gelmesinde Nizamiye Medreseleri etkili rol oynamıştır. Bugün orta ve yüksek öğretim kurumlarında uygulanan ders geçme ve kredi sisteminin başlangıcını teşkil eden medreselerdeki ders geçme sistemi, Nizamiye Medreseleri'yle kurumlaşmış ve yaygınlaşmıştır. Bugün çağdaş dünyada yüksek öğretim kurumlarında uygulanan burs, kredi ve yatılılık sistemi, Nizamiye Medreseleri'yle kurumlaşmıştır.

     Büyük Selçukluların açtığı bu medreseler Anadolu Selçuklu Devleti ile gelişerek devam etmiş ve Osmanlı'da doruklara ulaşmıştır. Günümüz çağdaş eğitim sistemine de temel teşkil eden Nizamiye Medreseleri Türk'ün bilgeliğinin, becerisinin kanıtıdır.
Devamını oku →

17 Şubat 2015 Salı

4. SINIF MATEMATİK SAYFA 107 ALIŞTIRMALAR 2. ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTABI - TUTKU YAYINCILIK

1. Modellerle verilen kesirleri "<", ">" ve "=" kullanarak karşılaştırınız.


2. Aşağıdaki kesirlere ait modellemeleri boyayıp küçükten büyüğe doğru sıralayınız.




























Not: 4/2 = 2 tamı ifade ediyor fakat soruda bize 1 tam verildiğinden dolayı 4/2 için boyama yapamadık.

Sıralamalar:









3. 2/6, 2/9, 2/11, 2/7 kesirlerini küçükten büyüğe doğru sıraladığımızda baştan 3. kesir hangisi olur?

Çözüm:
Öncelikle sıralayalım.




Görüldüğü üzere küçükten büyüğe doğru sıraladığımızda baştan 3. kesir 2/7 olur.

4. 6/7 < a/7 < 12/7 olduğuna göre a yerine yazılabilecek sayıların toplamını bulunuz.



Çözüm:
a yerine 7, 8, 9, 10, 11 yazıldığı takdirde sıralama bozulmaz.
O halde cevabımız 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 olmalıdır.


Devamını oku →

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ SAYFA 82 6. ETKİNLİK YAŞAMIMIZDAKİ SES KAYNAKLARI 2. KİTAP ÇALIŞMA KİTABI - DOKU YAYINCILIK

6. Etkinlik Yaşamımızdaki Ses Kaynakları

Günlük hayatınızda hangi sesleri duyduğunuzu belirleyiniz. Duyduğunuz seslerin kaynakların listeleyiniz. 

Kedi          
Kuş          
Deredeki Su          
Radyo ve Televizyon          
Araba Motoru
Kapı Gıcırtısı
Zil
Yürürken Ayakkabıdan Çıkan Ses
Gitar
İnek
İş Makineleri
Telefon
Gök Gürültüsü
Yağmur
Traktör
İnsan
Mp3 Oynatıcı
Piyano
Aslan
Hoparlör

Günlük hayatınızda karşılaştığınız ses kaynaklarını doğal ve yapay ses kaynakları olarak gruplandırınız.

Doğal Ses Kaynakları
Kedi
Deredeki Su
Yağmur Sesi
Kuş
İnsan
Aslan
Gök Gürültüsü
İnek

Yapay Ses Kaynakları
Radyo ve Televizyon
Araba Motoru
Kapı Gıcırtısı
Zil
Yürürken Ayakkabıdan Çıkan Ses
Gitar
İş Makineleri
Telefon
Traktör
Mp3 Oynatıcı
Piyano
Hoparlör

Devamını oku →

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ SAYFA 81 5. ETKİNLİK IŞIK BULMACASINI ÇÖZELİM - DOKU YAYINCILIK

Aşağıda verilen ifadelere karşılık gelen sözcükleri bulunuz. Yanıtları, belirtilen numaralı yerlere yazarak bulmacayı tamamlayınız.

Soldan Sağa
1. Işığın gereğinden fazla, yanlış yerde ve zamanda kullanılması: IŞIK KİRLİLİĞİ
2. Eski çağlarda kullanılan bir aydınlatma aracı: MEŞALE
3. Elektrik ampulünü bulan bilim insanı: THOMAS EDISON
4. Doğal bir ışık kaynağı: GÜNEŞ
5. Yapay bir ışık kaynağı: FLORESAN

Yukarıdan Aşağıya
1. Görme için gerekli olan bir enerji türü: IŞIK
2. Işık kaynağı olmadığı halde ışık yayıyormuş gibi görünen cisim: REFLEKTÖR
3. Geçmişte kullanılan bir aydınlatma aracı: GAZ LAMBASI
Devamını oku →

4. SINIF MATEMATİK SAYFA 115 2. KİTAP - TUTKU YAYINCILIK

1. Doğduğunuz yıl ile içinde bulunduğunuz yıl arasındaki artık yılları sayınız.

Bu soruyu kişiler kendi doğum yıllarına göre cevaplamalıdır. Yardımcı olması açısından 1990 ile 2015 yılları arasındaki artık yılları vermek istiyorum.
1990 ile 2015 yılları arasındaki artık yıllar: 1992, 1996, 2000, 2004, 2008 ve 2012'dir.

2. Aşağıda verilen noktalı yerlere uygun olan ifadeleri yazınız.

a. 4 yıl = 48 aydır.          b. 8 yıl = 416 haftadır.
c. 1 hafta 7 gündür.        ç. 5 hafta 35 gündür.
d. Artık yıllarda şubat ayları 29 günden oluşur.


3. Atılay, arkadaşı Alper'e 13 Mart 2012'de bir çift eldiven satın almıştır. Eldiven Alper'e büyük geldiği için eldiveni değiştirmek istemiştir. Eldivenin hangi tarihe kadar değiştirilebileceğini bulunuz.

Alınan malı 14 gün içerisinde değiştirebiliriz. O halde 13 Mart'tan sonraki 14. gün 27 Mart'a denk gelmektedir. Cevabımız 27 Mart 2012 olmalıdır.

4. 2008 artık yıl olduğuna göre, aşağıdakilerden hangisi artık yıl olur?

A) 2010        B) 2011        C) 2020        D) 2022

Doğru cevap C seçeneği 2020 yılıdır.

5. Safa, 7.35'ten 12.45'e kadar uyumuştur. Safa kaç saat kaç dakika uyumuştur?

Çözüm:
07.00'dan 12.00'a kadar 5 saat vardır. Daha sonra 07.35'ten 35 dakika kalır ve 12.45 için ise bir 15 dakika daha gereklidir. Toplamda,
5 saat + 35 dakika + 15 dakika = 5 saat 45 dakika uyumuş olur.

6. 15.20, 100 dakika verilerini kullanarak bir problem kurup çözünüz.

Problem kuralım: Emre, saat 15.20'de yürüyüşe başlıyor ve başlarken kronometre tutuyor. Durduğu yerde kronometresini de durduruyor ve toplam 100 dakika yürüyüş yaptığını tespit ediyor. O halde Emre, saat kaçta yürüyüşünü sonlandırmıştır?

Kurduğumuz problemi çözelim: Çözüm basit. 100 dakika, 1 saat 40 dakikadır. 1 saat 40 dakikayı 15.20'ye eklersek 17.00'ı elde etmiş oluruz. Yani Emre 17.00'da yürüyüşünü sonlandırmıştır.
Devamını oku →